Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Ada’daki Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün (BMBG) görev süresini 31 Ocak 2019 tarihine kadar uzatan kararını onaylayarak kabul etmiştir. Bu karar, BM Genel Sekreteri tarafından kısa süre önce başlatılmış olan “durumu değerlendirme” ve bundan sonra Kıbrıs’ta ne yapılacağına ve yapılmayacağına ona göre karar verme yaklaşımına zarar verecek nitelikte ön kabullere dayanmaktadır. Bu nedenle, Genel Sekreter’in ortaya koyduğu yaklaşıma ters unsurlar maalesef bu kararda yer almıştır. Üstelik kararın kendi içerisinde birbiriyle çelişen unsurlar bulunmaktadır. Karara ilişkin yegane olumlu görülebilecek unsur, kararın alınması sürecinde yaşanmış olan tartışmalarda artık BM Barış Gücünün adadaki varlığının ve görevinin ciddi ciddi sorgulanıyor oluşudur. Bu yaklaşım ve tartışmalar günün sonunda kararın kendisine yansımamış olsa da bu noktadan sonra statükonun devamının simgesi haline gelmiş olan Barış Gücü’nün artık çok daha fazla sorgulanmasına engelleyemeyecektir. Özetle kararın kendisi değil ancak karara giden süreçte yapılan tartışmalar, pandoranın kutusunun açılmakta olduğunu göstermektedir. Kıbrıs’ta sadece meselenin özünün ve meseleyi çözmek için izlenen yolun değil aynı zamanda statükonun parçası haline gelen BM Barış Gücünün de sorgulanması kaçınılmazdır. KKTC Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı olarak Kıbrıs’ta yeni şeyler yapmanın, mevcut statükoyu sorgulamaktan geçtiğinin bilinciyle, Güvenlik Konseyi’nin aynı şeyleri tekrarlamaktan öteye geçemeyen bu son kararının bizi şaşırtmadığını vurgulamak istiyoruz.

Karar, 2008’de başlayan son müzakere süreciyle ilgili olmayan, 2004 Annan Planı’nın da öncesindeki müzakerelere dair 20 yıl önceki bir başka karara atıfta bulunarak gereksiz ve anlamsız bir zemine oturtulmaya çalışılmıştır. Geçtiğimiz yıl İsviçre’de Kıbrıs konferansının başarısızlığı ile sonuçlanan son müzakere süreci bilindiği üzere 2008 yılında başlamış olan bir süreçtir. Zaten ortak zeminin bulunup bulunmadığı ve son süreçte tarafların aynı cümlelerle ifade ettikleri ama farklı şeyi anladıkları bir ortamda bir de 2008 öncesindeki siyasi ortam devam ediyormuş gibi o tartışmalara geri dönülmesi bize göre bütünen anlamsızdır. Sadece bu yaklaşım bile BM Güvenlik Konseyi’nin, Kıbrıs konusunda ileriye dönük ne yapılması gerektiği yönünde sağlıklı bir değerlendirme yapmaktan aciz olduğunu göstermektedir. Kıbrıs’ın bir çözümsüzlüğe hapsolmasının nedeni tam da bu ve benzeri tutumlardır. Bu ciddiyetsiz yaklaşım, bugüne kadar tüm süreçlerde çözüm yönünde siyasi irade göstermiş ve bunu özellikle Kıbrıs sorunu müzakerelerinde ilk kez bir çözüm planının referanduma sunulduğu Annan Planında olumlu oyuyla ispat etmiş olan Kıbrıs Türk tarafına yapılan ilave bir haksızlıktır.

Kararda, 50 yılı aşkın bir süredir yürütülen müzakerelerin son aşaması niteliğindeki Kıbrıs Konferansı’nın çökmüş olduğu gerçeği hafifletilmeye çalışılmaktadır. Oysa bu anlayış, bu başarısızlık ertesinde Genel Sekreter’in talep ettiği değerlendirme sürecinin objektif ve tarafsız bir şekilde gerçekleşmesine zarar verecek niteliğe sahiptir. Bir yandan tarafların bundan sonrasına ilişkin ne olması, nereye gidilmesi gerektiğine dair görüşleri ve değerlendirmeleri ele alınıp bir karar verileceği söylenirken ve Genel Sekreter bu konuda bir inisiyatif almışken, diğer yandan Güvenlik Konseyi’nin ön kabullerden hareket edip bundan sonrasına dair kendine göre saptamalarda bulunmaya kalkışması son derece yanlıştır. Üstelik bu yaklaşım Sayın Genel Sekreter’in başlatmış olduğu değerlendirme sürecini de hiçe saymak ve etkisizleştirmek anlamına gelmektedir.

Bir yandan hem içerik hem de yöntem açısından geçerliliğini çoktan yitirmiş bir karara atıfta bulunulması, bir yandan da BM Genel Sekreteri’nin çağrısıyla başlatılan değerlendirme döneminin neden gerekli olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesi geçici danışman Jane Holl Lute’ın istişareleri sonucunda yapacağı değerlendirmenin de önemini ve ağırlığını hiçe saymak anlamı taşımaktadır. Oysa aynı karar içerisinde Genel Sekreter Sayın Lute’nin saptamaları konusunda Güvenlik Konseyi’ne bilgi vermeye davet edilmektedir ve bu çelişkili bir durum ortaya çıkarmaktadır. Bilindiği üzere, Genel Sekreterin de açıkladığı gibi bu istişarelerden hedeflenen 50 yıldır başarısızlıkla devam eden müzakere süreçlerinin neden çöktüğünün tespit edilmesi ve geleceğe yönelik, bundan sonra ne yapılması gerektiği konusunda tarafların tespitlerinin yapılmasıdır.

Güvenlik Konseyi’nin bu son kararı, Sayın Genel Sekreter’in önüne geçmeye çalışan ve son dönemde aldığı inisiyatif ile uyumlu olmayan bir yaklaşım barındırmaktadır. Bu karar genel itibarla sürer durumu, yani statükonun devamını desteklemektedir. Halbuki Kıbrıs sorunun özü Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıs Türk tarafıyla yönetimi ve zenginliği paylaşmak istememesiyle ve buna sebebiyet veren mevcut şartlarla, yani statükoyla alakalıdır. Aşikardır ki Güvenlik Konseyi’nin mevcut gerçekleri görmezden gelen ve kendi ön kabullerine dayanan bu ve benzeri yaklaşımlarının devamı halinde zaten çok zor olan iki tarafın da kabul edebileceği adil ve kalıcı bir çözüm bulunması ihtimali de iyice ortadan kaldırılmaktadır.

Kararla ilgili görüşlerimizi ve endişelerimizi başta BM Güvenlik Konseyi ve BM Genel Sekreteri olmak üzere ilgili tüm taraflarla detaylı bir şekilde paylaşacağız. Tüm bunların yanında, geçmiş kararlarda olduğu gibi, sözkonusu kararda, BMBG’nin adadaki görev süresinin uzatılması hususunu sadece Kıbrıs Rum tarafının onayına bırakan bu hatalı yaklaşımın çözümün önündeki en büyük engellerden biri olduğunu vurgular ve bu kararı reddettiğimizi duyururuz.