AB Genel İşler Konseyi toplantısında kabul edilen sonuçlarda Türkiye’ye ilişkin yapılan değerlendirmeler hk.
17 Aralık 2024 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen Avrupa Birliği Genel İşler Konseyi toplantısında kabul edilen sonuçlarda Türkiye’ye ilişkin yapılan değerlendirmelerin Kıbrıs meselesiyle doğrudan ilişkilendirilmesi kabul edilemez bir durumdur.
Öncelikle, AB’nin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) uluslararası antlaşmalar ve kendi katılım kriterlerini ihlal ederek 2004 yılında tam üye olarak kabul etmesi, Ada’daki sorunu içinden çıkılmaz bir hale getirdiği vurgulanmalıdır.
Türkiye’nin aday ülke statüsü ve stratejik rolüne yapılan vurgu olumlu bir adım olmakla birlikte, Kıbrıs meselesine ilişkin ifadeler AB’nin her zaman olduğu üzere Rum tarafı ve Yunanistan’ın sözcülüğünü üstlendiğini gözler önüne sermektedir.
AB’nin bu yaklaşımı Kıbrıs meselesinde bir çözüm arayışından ziyade, Türkiye-AB ilişkilerini Kıbrıs meselesine rehin tutmayı tercih ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.
AB’nin, yarım yüzyıldan fazla bir süredir denenmiş ve başarısız olmuş bir çözüm modelinde ısrarcı olması, Ada’da statükonun devamından başka birşeye hizmet etmemektedir. Bu bağlamda, Kıbrıs’ta gerçekçi ve sürdürülebilir bir çözüm yalnızca Kıbrıs Türk halkının özden gelen haklarının kabulüyle mümkün olacaktır. Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statü temelinde iki devletli bir çözüm kaçınılmazdır.
Kıbrıs Türk halkını izolasyona mahkum ederken Kıbrıs Rum tarafına adeta bir konfor alanı yaratan Avrupa Birliği ve kurumlarına çözümsüzlüğü pekiştiren mevcut statükodan sorumlu olduğunu hatırlatmak isteriz.
Kapalı Maraş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içerisinde olup, Devletimizin tam egemenliği altındadır. Bu bağlamda, Kapalı Maraş açılımının, uluslararası hukuk ve AB’nin de taraf olmaya çalıştığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tahtında güvence altına alınan mülkiyet haklarını gözetecek şekilde kurgulandığını yeniden hatırlatmakta fayda görülmektedir.
Bu itibarla, Avrupa Birliğini Kıbrıslı Rumların mülkiyet taleplerine ilişkin başvuruları incelemek üzere kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu’nun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından etkin bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmesinden yıllar öncesine dayanan, bir diğer değişle kadük olmuş BM Güvenlik Konseyi kararlarına atıf yapmaktan vazgeçmeye davet ederiz.
Bu vesileyle, AB’nin ve kurumlarının Kıbrıs meselesine müdahil olmasına asla rıza göstermeyeceğimizi bir kez daha vurgulamakta fayda görmekteyiz. Sonuç olarak, Avrupa Birliği ve kurumlarının Türkiye’yi hedef almak yerine, sorunun temel kaynağı olan GKRY’ni, Kıbrıs Türk halkının özden gelen hakları olan egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünü tanıma hususunda cesaretlendirmesini beklediğimizi hatırlatırız.