Akıncı, Sivil Toplum Örgütlerini bilgilendirdi
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacıyla yürütülen müzakerelerle ilgili olarak sivil toplum örgütü temsilcilerine yönelik “Sivil Toplumla Diyalog ve İşbirliği Toplantısı” düzenledi.
Toplantıda Akıncı’ya Dışişleri Bakanı Emine Çolak eşlik etti.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, müzakerelerin bu safhasında, mülkiyette kriterlerin ne olacağı, toprak düzenlemeleri, dönüşümlü başkanlık konuları netleşmeden ve diğer bazı detaylar ortaya çıkmadan “evet” veya “hayır” kamplarına bölünmenin yanlış olduğunu kaydetti.
Sivil toplumun ve vatandaşların bunu yapmamasını isteyen Akıncı, her şey ortaya çıktıktan sonra iki liderin önce kendilerinin anlaşmayı hazmederek imza koyacağını ve daha sonra topluma sunacağını kaydetti.
Akıncı, anlaşmanın ilkelerini vatandaşların anlaması ve neye “evet” neye “hayır” diyeceğini bilmesinin öneminin de altını çizerek, halka bunun için yeterli zamanın verileceğini söyledi.
Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis ile mümkün olduğunca sık bir araya gelmek için anlaştıklarını ve erken bir çözümü hedeflediklerini de dile getiren Akıncı, Mayıs 2016’da Güney’de parlamento seçimleri olduğunu ve bu tarihe yaklaşılmadan bir çözüme ulaşılabilirse ve çözüm referanduma sunulursa bunun başarılı olacağını söyledi. Ancak bunun kolay olmadığını kaydeden Akıncı, Kasım-Aralık aylarından bunun mümkün olup olmayacağını göreceklerini ifade etti.
Garantiler konusunun müzakere edilmediğini, önce garanti edilmesini istedikleri yapının kurulması için bunun sona bırakıldığını da belirten Akıncı, Kıbrıslı Türk’lerin çözümde kendini güvende, diğer tarafın da kendini tehdit altında hissetmeyeceği formüller bulunabileceğini dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Akıncı, günü geldiğinde bunların konuşulup akıl yolunda buluşacaklarını söyledi.
Cumhurbaşkanı Akıncı konuşmasında görevi devralışının ardından zaman kaybetmeden kısa süre içerisinde müzakerelere başladıklarını kaydetti ve 4 ay içerisinde Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis ile 9 kez bir araya geldiklerini, müzakerecilerin 41 ve teknik komitelerin de 89 kez görüştüğünü kaydetti.
Akıncı 11 Şubat 2014’te varılan mutabakat ve BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde müzakereleri sürdürdüklerini dile getirdi ve bu anlaşmasının maddeleriyle ilgili hatırlatmada bulundu.
Akıncı, müzakere sürecinde 6 ana başlığın masada olacağının, nasıl bir çözüm olacağının, anlaşmanın nasıl yürürlüğe gireceğinin, her şey üzerinde mutabakata varılmadan hiçbir şey üzerinde mutabakata varılmış olmayacağı ve temsilcilerin müzakere edeceği, ancak liderlerin de sıklıkla bir araya geleceğinin, liderler tarafından üzerinde mutabakat sağlandıktan sonra referanduma gidileceğinin ve tarafların bir birlerini karşılıklı suçlamaktan vazgeçmeleri gerektiğinin bu anlaşmada yer aldığını anlattı.
Doğu Akdeniz’in kan gölüne dönüşmüş bir bölge olduğunu kaydeden Akıncı, iki tarafın da haklarını koruyan çıkarlarını gözeten eşitlik ve özgürlük içerisinde olunmasını sağlayacak, geçmişte yaşananları bir daha yaşatmayacak bir yeni düzene ulaşmanın sadece kendileri için değil tüm dünya ve bölge için de iyi bir örnek teşkil edeceğini söyledi.
Akıncı, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz yataklarının akıl yolunda kullanılmaması halinde bir tehdit unsuru olabileceğini, hatta savaşlara neden olabileceğini, fakat akıl yolunda kullanılırsa tüm tarafların kazançlı çıkabileceği durumlar yaratılabileceğini anlattı.
İsrail Mısır ve Kıbrıs’ın etrafında tespit edilen doğal gazın bir enerji koridoruyla Kıbrıs üzerinden Türkiye’ye ve Türkiye üzerinde Avrupa’ya sevkinin en mantılı yol olduğu üzerinde nerdeyse bütün uzmanların hemfikir olduğunu kaydeden Akıncı, ancak bunun Kıbrıs’ta bir çözümle ve Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin daha iyi olmasıyla mümkün olabileceğini dile getirdi.
Bu konuda çalışmalar olduğunu ve Türkiye’den bir takım şirketlerle Anastasiadis’in görüştüğünü bildiklerini de söyleyen Akıncı, Türkiye ile İsrail arasında ekonomik ilişkililerin sürdüğünü de kaydetti.
Akıncı, Türkiye’den KKTC’ye gelecek olan su projesinin başarılı ve sürdürülebilir olmasının çok önemli olduğunu da kaydetti ve bunun başarılı olmasının geleceğe dair başka atılımlara da neden olabileceğini, uzun vadede Güney’e ve hatta güney üzerinden başka bölgelere de su transferinin gündeme gelebileceğini kaydetti.
İki taraf arasındaki elektrik sisteminin inter konnekte yapılmasının aşama aşama ilerlediğini, Türkiye üzerinden adaya, İsrail’den de Güney Kıbrıs’a elektrik getirilmesinin konuşulduğunu belirten Akıncı, “Bütün bu ağın içerisinde Kıbrıs sorununun çözümsüz kalmasını hep birlikte hesap edelim” dedi.
Cumhurbaşkanı Akıncı, bugüne kadar liderler görüşmelerinde elde edilen bütün birikimlerden ve yakınlaşmalardan yararlanma sözü verdiğini ve bunu yaptığını da kaydetti. Yönetim ve güç paylaşımı konusunda ciddi mesafe kat ettiklerini, dönüşümlü başkanlık konunda ise henüz uzlaşma kaydedemediklerini dile getiren Akıncı, akıl ve mantığın bu konuda da anlaşmalarını ön gördüğünü, Rum tarafının da son tahlilde bu noktaya geleceğine inandığını dile getirdi.
Akıncı, “Çünkü bu Annan Planı’nda da vardı, Bir Kıbrıslı Türk’ün Türk’tür diye hiçbir zaman Kıbrıs’ın Federal Cumhuriyeti’nin başkanı olamaması gibi bir durumu bizim kabul etmemiz mümkün değildir. Günün sonunda bu noktada da anlaşmaya varacağımızı ön görüyorum. Buna bir çıkış yolu bulmamız lazım ve bulacağız” diye konuştu.
Federal yapıyla ilgili bazı ayrıntılar da veren Akıncı, siyasal eşitlik içeren bir çözüm sağlayacakları konusunda iyimser olduğunu ve bu konuda ciddi bir sıkıntı olacağına inanmadığını dile getirdi.
Garantiler ve güvenlik konusunun da masada olan 6 başlıktan bir tanesi olduğunu söyleyen Akıncı, garantörler konusunu sadece 2 toplum liderinin konuşmasının yeterli olmadığını, 5 tarafın bu konuyu birlikte konuşması gerektiğini söyledi. Bu konunun müzakere edilmediğini, önce garanti edilmesini istedikleri yapının kurulması için bunun sona bırakıldığını belirten Akıncı, Türkiye’nin anlayışının da bu olduğunu söyledi.
Bazı gelişmeler olduğunu, ancak bu konuyu spekülatif bir şekilde gündeme getirmenin bir anlamı olmadığını kaydeden Akıncı, Yunanistan’ın ve İngiltere’nin “Artık ben yokum” dediğini, dolaysısıyla iki ülkenin tavrının önemli olduğunu belirtti.
Çözümde, Kıbrıs Türkü’nün kendini güvende, diğer tarafın da tehdit altında hissetmeyeceği formüller bulunabileceğini dile getiren Cumhurbaşkanı Akıncı, günü geldiğinde bunların konuşulup akıl yolunda buluşacaklarını söyledi.
Harita yüzdelik gibi konuşların da konuşulmadığını anlatan Akıncı, Yönetim ve Güç Paylaşımı, AB ve Ekonomi başlığı altında sağlanan ciddi ilerlemeler olduğunu mülkiyet, toprak, güvenlik ve garantiler başlıklarının ise çetrefili konular olduğunu söyledi.
Mülkiyet konusunda etkilenmiş yerler ve mülklerin kategorisinin yapıldığını, 22 farklı kategori ortaya çıktığını anlatan Akıncı, kişinin mülkiyet hakkının ise yıllardır tanındığını, bunun yeni bir şey olmadığının altını çizdi. Akıncı, kişinin mülkiyet hakkının nasıl kullanılacağının ise iade, tazminat, takas, kısmı iade, alternatif mülk gibi 5 yolu olduğunu vurguladı.
İlk kez sadece ilk koçan sahibinin değil 41 yıldır o mülkü kullanan koçan sahibinin de mülk üzerinde hakkı olduğu ve bu hakkın dikkate alınması gerektiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına geçtiğini de anlatan Akıncı, bu hususta endişe yaratacak bir durumun söz konusu olmadığını belirtti.
“Global olarak bu durum halledilirdi” yaklaşımının ise doğru olmadığını ve hiçbir zaman karşılıklı olarak kabul edilmediğini, bir çözüm olmamasının istenmesi halince ancak bu tavrın ortaya konabileceğini vurgulayan Akıncı, bunun yeni davalar yeni tazminatlar yaratacağını, kendilerinin ise aksine çıkış yolu aradıklarını belirtti.
Akıncı Rum tarafında yapılan bir ankette halkın yüzde 74’ünün “ben yerimde kalacağım ama oradaki mal da benimdir, satarım ya da tazminat alırım” dediğini, bunun önemli ve zamanın çözdüğü bir konu olduğunu kaydetti.
Akıncı, kendilerinin eskiden beri savundukları Kıbrıslı Türk’lere Kuzey’de nüfus ve mülkiyet anlamında sayı ve çoğunluk sağlayacak kriterler konusunda uzlaşmaya vardıkları takdirde Kıbrıs konusunda çok önemli bir engeli geride bırakmış olacaklarını ve çözümün daha yakın bir hale geleceğinin altını çizdi.
Akıncı mülkiyetle ilgili anlaşma sağlayacakları kriterler çerçevesinde çalışmalar yapacak bir komisyon kurulacağını da söyleyerek bununla ilgili bilgileri de aktardı.
Akıncı, Kıbrıs sorununun çözümüyle birlikte vatandaşların ayırım gözetmeden Kıbrıs Cumhuriyeti’nin vatandaşı olacaklarının da altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kuzey Kıbrıs’ın uluslararası hukuka dahil edilmesinin, mülkiyet ve Türk kökenli KKTC vatandaşları açısından da şart olduğunu vurguladı.
Akıncı, mülkiyet konusunda tazminatın başlıca rol oynayacağının aşikar olduğunu, dolayısıyla uluslararası camianın da mutlaka yardımının gerektiğini belirtti.
Akıncı, mülkiyet konusunda kullanıcı durumunda olanların da haklarının bulunduğunu vurguladı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Dimopulos olarak bilinen davayla ilgili kararına işaret etti. Akıncı, düzenlediği ilk Sivil Toplumla Diyalog ve İşbirliği Toplantısında sivil toplum örgüt temsilcilerinden soru ve görüşleri aldıktan sonra bir de kapanış konuşması yaptı.
Cumhurbaşkanı Akıncı, toplantının kapanış bölümünde yaptığı konuşmada, farklı platformlarda sivil toplum örgütleriyle toplantı yapılmaya devam edileceğini, amaçlarının sivil toplum örgütlerinden yararlanmak olduğunu kaydetti. Akıncı, “Her kesimden insanın bu süreç içerisinde yer alması lazım” dedi.
Kıbrıslı Rumların federasyondan ne anladığı yönündeki bir soruya Akıncı, 11 Şubat 2014’te Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum liderinin yaptığı ortak açıklamada yer alan ilkelerin çözüm müzakerelerinde esas olduğunu ancak Güney Kıbrıs’ta iki kesimliliği parti programından kaldıran siyasi partilerin de bulunduğunu, diğer taraftan da söz konusu ilkelere sahip çıkacağını açıklayan partilerin de bulunduğunu belirtti.
Varılacak bir çözümün maliyetinin yüksek olacağını kaydeden Akıncı, “Uluslararası toplumun mutlak yardımcı olması gerekir” dedi.
Cumhurbaşkanı Akıncı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özle Danışmanı Espen Barth Eide’nin uluslararası finans kuruluşlarıyla bir çözüm durumunda ihtiyaç duyulacak finansla ilgili temaslara başladığını, doğacak maliyeti Avrupa Birliği üst düzey yetkilileriyle kendisinin de görüştüğünü kaydetti.
Kıbrıs Rumların 1974’te adanın kuzeyinde bıraktığı malların Kıbrıs Türklerin adanın güneyinde bıraktığı mallardan fazla olduğu için tazminatın önemli rol oynayacağını kaydeden Mustafa Akıncı, “İki kesimliliği muhafaza etmek için tazminatların başlıca rol oynayacağı aşikardır” diye konuştu. Adanın etrafında keşfedilen doğal gaz rezervlerinde Kıbrıs Türklerin de haklarının bulunduğunu kaydeden Akıncı, söz konusu kaynaklardan elde edilecek gelirler üzerinden finans bulmanın da mümkün olduğunu söyledi. Akıncı, “Bu konuda kafa yormaya başladık” dedi.
Mülkiyet ve vatandaşlıklar üzerinde ise Akıncı, Kıbrıs Türklerinin artık uluslararası hukukun içerisinde girmesinin şart olduğunu, KKTC’ye yerleşen Türk kökenli vatandaşların AB vatandaşı olmasının da, mülkiyetteki belirsizliğin de bir anlaşma ile hallolabileceğini kaydetti. Akıncı, “O anlaşmayı yapıp uluslararası hukukun içerisinde girmediğimiz sürece, bu iş belirsiz olmaya devam edecek” dedi.
1974’te Kıbrıslı Rumlar tarafından kuzeyde bırakılan malları bugün kullananların da haklarının bulunduğunu söyleyen Akıncı, AİHM’de görülen ve Dimopulos davası olarak bilinen davanın kararına atıfta bulunarak, Dimopulos davasının kararında, AİHM’in KKTC makamlarının koçanını tanıdığının belirtilmediği, 41 yıldır söz konusu mülk üzerinde yaşayanın da haklarının olduğunu söylendiğini ifade etti. Kıbrıslı Rumların KKTC’ye gelerek Kıbrıslı Türklerin evlerinin kapılarını çalmasının zaman zaman yaşandığını kaydeden Akıncı, ancak bunun her gün yaşanmadığını, genellemenin yapılmasının da yanlış olduğunu söyledi.
Geçmişte Kıbrıslı Türklerin de Kıbrıslı Rumların da acılar çektiğini, 50’li 60’lı yıllarda Kıbrıslı Türklerin çok acılar çektiğini belirten Akıncı, “’Sadece bir taraf acı çekti’ dersek bencillik yapmış oluruz” dedi.
Akıncı, 20 Temmuz Harekatı gerçekleştirilmiş olmasaydı Kıbrıs’ın tümünün Yunanistan’a bağlanmasının engellenmiş olmayacağını da belirtti.
Üzerinde çalışılan ortaklığın 1960’ta yapılan ortaklıkla farklı olduğunu, bu kez ortaklığın iki bölgeli olacağını belirten Akıncı, “Eşitlik içinde, özgürlük içinde, haklarımızı alarak, karşı tarafın da haklarına saygı göstererek ve altını çiziyorum güvenlik içinde bir gelecek istiyoruz” dedi.
ÇOLAK
Toplantıda konuşan Dışişleri Bakanı Emine Çolak da, mülkiyet konusuyla ilgili olarak AİHM’de görülen Loizidu davasında tapu sahibinin haklarının devamının belirtildiğini ancak Dimopulos davasında mülkü kullanın da hakkının olduğunun vurgulandığını, kurulacak Mülkiyet Komisyonu’nun da özünün bunlara dayanacağını söyledi. Mülkiyet konusunda da sorunlu mülklerin çözümünün zaman alabileceği görüşü üzerine Emine Çolak, komisyonun çalışmasının hızlandırılabileceğine inandığını ifade etti.