Bakan Ertuğruloğlu: “Zaman kaybetme lüksümüz yoktur”
Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres’in özel davetlisi olarak New York’a gitmesini ve orada gerçekleştirdiği temasları, BM Genel Sekreteri Şahsi Temsilcisi Maria Angela Holguin’in temaslarını ve Azerbaycan KKTC Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulması kararını Kıbrıs Gazetesine değerlendirdi.
Ertuğruloğlu ilk olarak Cumhurbaşkanı Tatar’ın BM Genel Sekreteri Guterres’in özel daveti üzerine New York’a gitmesi ve gerçekleşen görüşmenin önemine değindi. Bakan Ertuğruloğlu, son müzakere sürecinin 2017’de Rum tarafının tutumu nedeniyle çöktüğünü hatırlatarak, Rum tarafının çözüm yanlısı tavır sergilemediğine dikkat çekti.
Ancak, Genel Sekreterin iyi niyet misyonunun devam ettiğini ve taraflarla ayrı ayrı görüşmeler yaptığını belirten Ertuğruloğlu, Cumhurbaşkanı Tatar’ın görüşmede Kıbrıs Türk tarafının pozisyonunu ve uluslararası toplumdan taleplerini dile getirdiğini vurgulayarak, New York’da gerçekleşen görüşmenin önemli bir fırsat olduğunu ifade etti.
New York’da gerçekleşen görüşme sırasında, Cumhurbaşkanı Tatar’ın Kıbrıs Türk tarafının pozisyonunu bir kez daha vurgulama ve uluslararası topluma taleplerini ileme fırsatı bulduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
“Genel Sekreter, taraflarla ayrı ayrı görüşmeye devam ediyor. Her yıl BM Genel Kurul toplantıları marjında Genel Sekreter Sayın Cumhurbaşkanımız ve Rum lider ile görüşüyor. Arada da liderlerle çeşitli vesilelerle bir araya gelmekte. Son olarak Genel Sekreter’in Rum lider ile Brüksel’de bir görüşme yapması sonrasında, mütekabiliyet ilkesi gereği, Cumhurbaşkanımızla da talebimiz üzerine New York’ta görüştü. Görüşmede Sayın Cumhurbaşkanımız Kıbrıs Türk tarafının pozisyonunu bir kez daha kayda geçirme ve halkımız adına uluslararası toplumdan taleplerimizi dile getirme fırsatını buldu. Kuşkusuz önemli bir görüşme oldu.”
BM Genel Sekreteri Şahsi Temsilcisi Maria Angela Holguin’in yaptığı görüşmelerin ve hazırladığı raporların New York temaslarında ve Kıbrıs meselesinde etkili olup olmadığına ilişkin soruya, Bakan Ertuğruloğlu, taraflar arasında ortak bir zemin olmadığını ve Holguin’in de bu durumun farkında olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
“İki kesimli, iki toplumlu federasyon” temelinde bir uzlaşma sağlamak için yürütülen müzakerelerin son denemesi 2017 yazında Crans Montana’da başarısızlıkla sonuçlandı. Başarısızlığın nedenini halkımız çok iyi bilmektedir.1960’ta Kıbrıslı Türkler ve Rumlar tarafından bir ortaklık cumhuriyeti olarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyetini silah zoruyla bir Rum Cumhuriyetine dönüştüren Rumlar, bu durumun değişmesini istememektedir. Hala Helen adası olarak gördükleri Kıbrıs’ın tümünde hâkimiyet kurma hayalinin peşinde koşmaktadırlar.
Kıbrıs Türk tarafı olarak geçmiş müzakere tecrübesi ve Ada’daki mevcut gerçekler ışığında yeni vizyonumuzu 2021 yılında ortaya koyduk. Artık, 50 yılı aşkın müzakere sürecinde başarısızlığı tescillenmiş ve tüketilmiş olan federasyon veya herhangi bir ortaklık modeli müzakere etmeyeceğimizi kaydettik. Kıbrıs Türk halkının sonuçsuz kalacak müzakere süreçlerinde daha fazla zaman kaybetmeye tahammülü yoktur. Ancak özden gelen egemen eşitliğimizin ve eşit uluslararası statümüzün yeniden teyidi ile Kıbrıs’ta mevcut iki Devlet arasında işbirliği müzakeresi yapabileceğimizi söyledik. Bu vizyonumuza Anavatan Türkiye de tam destek vermektedir.
BM Genel Sekreteri ise Ocak ayında yeni bir müzakere süreci başlatmak için taraflar arasında ortak bir zemin bulunup bulunmadığını tespit etmek üzere 6 ayı aşmamak kaydıyla Kişisel Temsilci olarak Bayan Holguin’i görevlendirdi. Holguin, göreve geldikten sonra iki kez Ada’ya geldi, garantör ülkeleri de ziyaret etti ve tarafları dinledi. Esasen taraflar arasında ortak bir zemin olmadığı aşikar. Görev süresini yarılayan Holguin de bunun farkında. Holguin henüz yazılı bir rapor sunmuş değil. Bizim Holguin’den beklentimiz gecikmeksizin bu tespitini objektif olarak bir raporla Genel Sekretere sunması. Bu rapor ve sonrasında atılacak adımlar Kıbrıs meselesinin gidişatında bir dönüm noktası olabilir. Önemli olan bizim egemenliğimize ve Devletimize olan bağlılığımızı sürdürmemiz. Yeni vizyonumuzu başta bir pazarlık unsuru olarak yanlış değerlendirdiler; ancak gün geçtikçe kararlılığımızı görmeye başladılar.
Egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü talebimizin gerekçeleriyle birlikte muhataplarımız tarafından daha iyi anlaşıldığını görmekten de memnunuz. İçimizden bazı kesimler, uluslararası toplumun dünyada yeni devletlerin kurulmasına onay vermeyeceğini öne sürerek, bağımsızlığımızın ve devletimizin hiç bir zaman tanınmayacağını iddia etmektedir. Bu tamamen safsatadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilan edildiği 1983 yılında BM’ne üye ülke sayısı 158 iken bugün bu sayı 193’e çıkmıştır. Yani son 40 yılda 35 yeni ülke BM üyesi olmuştur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, devlet olmanın tüm gereklerine en az bahse konu 35 ülke kadar sahiptir. Fazlası vardır, eksiği yoktur. KKTC’nin tanınması yönünde Anavatan Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın son iki yıl üst üste BM Genel Kurulunda tüm dünyaya yaptığı çağrı çok anlamlıdır ve önemlidir. Kıbrıs ve bölgemizdeki kalıcı barış ve istikrar Adadaki mevcut iki ayrı Devletin kabulünden ve tanınmasından geçmektedir.” Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Yeorgios’un açıklamalarını ve Lordlar Kamarası eski üyesi John Kliclooney’in sözlerini değerlendiren Ertuğruloğlu, tarihi gerçeklerin Kıbrıs meselesinde önemli olduğunu ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs Türklerini katliamlardan koruduğunu vurguladı.
Kıbrıs Rumlarının Ada’yı Helenleştirme hayali olduğunu ve bu hayalin gerçekçi olmadığını ifade eden Ertuğruloğlu, “Bu yıl Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Türklerine karşı başlattığı saldırılar üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1964 yılında aldığı 186 sayılı kararıyla Barış Gücü’nün Ada’da konuşlanmasının 60’ıncı yılı. Maalesef Barış Gücü Kıbrıs’ta akan kanı durduramadı, daha doğrusu durdurmadı. 11 yıl boyunca Kıbrıs Türkü bugün Gazze’de, dün Bosna Hersek’te yaşananlara benzer şekilde etnik temizlik ve soykırıma varan saldırılara hedef oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri 1974 Barış Harekatı ile işte bu katliamlara son verdi. Aklıselim herkes bu gerçeğin farkındadır.
Garantör ülke Birleşik Krallık da fiili olarak durdurmak için bir şey yapmasa da Kıbrıslı Türklerin maruz kaldığı saldırıları en iyi bilenlerdendir. Lord Kilclooney gerçekleri söylemiştir. 1959-60 Antlaşmalarından kaynaklanan hakkını kullanarak Barış Harekatı’nı gerçekleştiren Anavatan Türkiye aleyhine, bu askeri müdahalenin “Ada’yı işgal” hareketi olduğuna dair tek bir BM Güvenlik Konseyi kararı dahi yoktur. Tekrar etmem gerekirse, Kıbrıs Rumları hala Ada’yı Helenleştirme hayalinin peşindedir, Kilise de başı çekmektedir. Gerek Adanın tarihi geçmişi, gerekse günümüz gerçekleri bu boş hayallerin bir yere varamayacağını göstermektedir.” sözlerini söyledi.
Bakan Ertuğruloğlu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üyeliğinin, üye ülkelerle ilişkileri geliştirmek için bir fırsat sunduğunu belirterek, bu durumdan rahatsız olan Rum liderliğinin, hem ikili ilişkilerini hem de Avrupa Birliği aracılığıyla çeşitli engelleme girişimlerini sürdürdüğünü ifade etti. Ayrıca, Azerbaycan-KKTC Parlamentolararası Dostluk Grubu’nun kurulmasını olumlu bir adım olarak değerlendiren Ertuğruloğlu, iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlayacağını ifade ederek, şunları kaydetti:
“Ülkemizin Türk Devletleri Teşkilatına gözlemci üyeliği üye ülkelerle ilişkilerimizi geliştirmek için fırsat sağladı. Bu durumdan rahatsız olan Rum liderliği gerek ikili ilişkilerini, gerekse AB’ni kullanarak çeşitli engelleme girişimlerini sürdürüyor. Buna rağmen, ülkemiz hem Teşkilat faaliyetlerine aktif olarak katılmakta hem de üye ülkelerle temaslarını gözle görünür şekilde artırmaktadır. Bu bağlamda, Cumhuriyet Meclisimiz TDT ülkeleriyle dostluk grupları kurma kararı aldı. Buna ilk karşılık veren ülke kardeş Azerbaycan oldu. Bu esasen tarihi bir adımdır. Bu nedenle Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev ile Azerbaycan Milli Meclis Başkanı Sabiha Gafarova’ya teşekkür ediyoruz. Hiç şüphe yok ki bu adım, iki ülke arasında parlamentolar düzeyinde ilişkilerin güçlenmesini sağlayacaktır. Kıbrıs Türk halkı büyük Türk dünyasının nüfus olarak belki en küçük üyesidir. Ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türk milletinin Doğu Akdeniz’deki yegane temsilcisidir. Türk dünyası ile her alanda ilişkilerimizi geliştirmekte kararlıyız. Bu iki Devletli vizyonumuzla da uyumlu bir politikadır.”
Son olarak, Türkiye’nin Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA) antlaşmasından çekilmesini değerlendiren Bakan Ertuğruloğlu, Türkiye’nin ulusal güvenliğini gözeterek bu antlaşmadan çekilmesinin önemli olduğunu belirtti.
Bakan Ertuğruloğlu, dünyadaki güç dengesinin değiştiğini ve birçok ülkenin askeri kapasitelerini artırdığını, silahlanma yarışının ise giderek arttığını dile getirdi. Bu bağlamda, Türkiye’nin bağlayıcı bir anlaşmadan çekilmesinin yerinde bir karar olduğunu ifade belirterek, “1990’da NATO ve Varşova Paktı ülkeleri arasında imzalanarak 1992’de yürürlüğe giren Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması’nın (AKKA) amacı, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Avrupa’daki güç dengesini korumaktı. Ancak, 2007 yılında katılımını askıya alan Rusya, 2015’te NATO’nun Antlaşmayı ihlal ettiği gerekçesiyle Antlaşmaya uymayacağını açıkladı ve nihayetinde 7 Kasım 2023’te NATO’ya üye ülkelerin Antlaşmayı askıya alacaklarının duyurulması üzerine Antlaşmadan çekildi. Bu gelişmeler ışığında, Rusya’ya komşu ülke olarak Türkiye’nin de doğal olarak kendi ulusal güvenliğini gözeterek bu Antlaşmadan çekilmesi önemlidir. Dünyadaki güç dengesini değiştirecek şekilde birçok ülkenin askeri kapasitelerini arttırması ve gittikçe artan bir şekilde silahlanması karşısında Türkiye’nin bağlayıcı bir anlaşmadan çekilmesi isabetli bir karar olmuştur.” ifadelerine yer verdi.
Yorum gönder