Enformasyon Logo

Ekonomist ve toplum bilimci George Koumoullis Cyprus Mail gazetesinde yayınlanan bugünkü makalesinde EOKA’ya yönelik eleştirilerde bulunarak, Yunanistan’la birleşme mücadelesini özgürlük mücadelesi olarak adlandırmanın bir paradoks oluşturacağını ifade etti.

Birleşme sağlanması arzu edilen Yunanistan’ın 1936 yılından 1974 yılına dek faşist ya da diktatör hükümetler tarafından yönetildiğini işaret eden Koumoullis yazısında, “Enosis 1950 yılında başarıya ulaşmış olsaydı Kıbrıslı Rumlar talihsiz sürprizlerle karşı karşıya kalacaktı” görüşüne yer verdi.

1950 yılında Yunanistan’la birleşme sağlanmış olsaydı,  Kıbrıslı Rumların Yunanistan’da düşünce ve konuşma özgürlüğünün olmadığını fark edeceklerini belirten Koumoullis, Rumların isimlerinin polis kayıtlarına girebileceğini, bunun yanında devlet memuru ya da Olimpik Havayollarında pilot olmak isteyen herhangi bir Rumun, siyasi ve sosyal inançlara yönelik bir uygunluk sertifikası sunmak zorunda olacağını ve akrabası ya da arkadaşı sol görüşlü olan Rumların ise uygunsuz ya da vatan haini olarak addedilebileceğini işaret etti.

Komoullis devamla,  1950 yılında Yunanistan’la birleşme sağlanmış olsaydı Rumların gecenin bir vakti evlerinden alınarak Auschwitz kamplarının Yunan versiyonu olan Makronisos adasındaki toplama kampına götürülme kabusuyla’da yüzleşeceklerini ve bu kamplarda işkenceye maruz kalma riskiyle karşılaşıyor olabileceklerini belirtti.

Bu bağlamda, Enosis hareketinin nasıl bir özgürlük hareketi olarak görülebileceğini sorgulayan Koumoullis, EOKA’nın uluslararası alanda destek görmemesinin nedenlerinden birinin de EOKA örgütünün özgürlük adı altında zalim bir rejime bağlanma talebinde bulunarak bir çelişki içerisinde olmasını gösterdi. EOKA’nın yapmış olduğu bir diğer büyük hatanın da nüfusun yüzde 18.2’sini oluşturan Kıbrıslı Türkleri ötekileştirmek olduğunu ifaden eden Koumoullis, silahlı mücadelenin Kıbrıslı Türkler yokmuş gibi yürütüldüğünü ifade etti.  Dönemin Kıbrıs Türk liderliğinin 1955 yılından çok önce de Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesine rıza göstermediğini belirten Koumoullis, Kıbrıslı Türk liderlerin Girit’te yapılan etnik temizliğin farkında olduklarını ve Girit’te yaşanan bu durumun Kıbrıs’ta da olmasını istemediklerini vurguladı.

1898 yılında Girit’te gelişen olaylara da değinen Koumoullis, Osmanlı yönetimi sona erdiğinde,  Girit Türklerinin nüfusun yüzde 31,4’ünü oluşturduğuna işaret ederek yazısında şu ifadelere yer verdi: “Özerk Girit’in kurulmasıyla birlikte, Yunanistan’la yapılacak birleşmenin er ya da geç kaçınılmaz olacağı belli olunca Girit Türklerinin adadan toplu bir şekilde göç etmelerini tetikledi. Yunanistan’la birleşme gerçekleştirilince bu akım 1913 yılından sonra yoğunlaştı.  1912 yılından 1922 yılına kadar nerdeyse tüm Girit Türkleri yeni Giritli Hıristiyan yöneticiler tarafından nasıl muameleye maruz kalacakları korkusuyla mülklerini satarak Girit’ten ayrıldılar.”

Kıbrıslı Türkleri ve yaşadıkları korkuları tamamen görmezden gelen EOKA örgütünün Kıbrıslı Türklerin milliyetçiliğini güçlendirdiklerini ifade eden Koumoullis, EOKA’nın diğer yandan İngiliz Muhafazakâr Partisi’ne böl ve yönet politikasına başvurma ve taksim kartını kullanma mazeretini verdiğini söyledi. Günün sonunda EOKA’nın ne başardığını sorgulayan Koumoullis, mücadelenin her zaman niyetlerine göre değil sonuçlarına göre yargılanması gerektiğini belirtti. Kahramanlığın tek başına bir ülkenin hayallerini gerçekleştirmediğini belirten Koumoullis, EOKA mücadelesinde ne ENOSİS’in ne de bağımsızlığın sağlanamadığını yazdı.