Tarihsel Perspektif

Tarih

Kıbrıs Adası, Akdeniz’in uzak doğu ucunda, Avrupa, Afrika ve Asya kıtalarının kesişim noktalarında yer almaktadır. Stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca Asurlular, Mısırlılar, Persler, Romalılar, Araplar, Tapınak Şövalyeleri, Lüzinyanlar, Venedikliler, Osmanlılar ve İngilizler gibi birçok medeniyet tarafından yönetilmiştir.

Osmanlı Egemenliği (1570-1878)

1571-1878 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğinde olan Kıbrıs’ın iki ayrı halkı, yani Kıbrıs Türkleri ve Rumları, etnik köken, din, dil, kültür ve gelenekleri bakımından farklılıklarına rağmen, Osmanlı Millet sistemi altında barış ve uyum içinde yaşamışlardır.

1821-1829 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’na karşı yürütülen ayaklanma, Kıbrıs’ta Yunan milliyetçiliğinin canlanmasına yol açmış, Kıbrıs Rumlarının “Enosis” (Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesi) talebinin de önünü açan Helenistik Megali Idea’nın yeniden canlanmasına neden olmuştur.

Britanya Egemenliği (1878-1960)

1878 Kıbrıs Sözleşmesi uyarınca, adanın idaresini 1878’de Büyük Britanya üstlenmiş ancak, ada hukuken Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olmaya devam etmiştir. Osmanlı Devleti, 1914 yılında İttifak Devletleri ile I. Dünya Savaşı’na girince, İtilaf Devletleri üyesi olan Büyük Britanya Kıbrıs’ı tek taraflı olarak ilhak etmiş ve ada daha sonra 1925 yılında resmen Kraliyet Kolonisi olarak ilan edilmiştir.

Kıbrıs’ın Büyük Britanya tarafından resmen ilhak edilmesini takip eden dönem, Kıbrıs’ta Kıbrıs Rumlarının enosis taleplerinin yoğunlaştığı Yunan milliyetçilik emellerinin doruk noktası olarak nitelendirilebilir.

Kıbrıs Rumları enosisi gerçekleştirmek için adadaki Britanya varlığına karşı ayaklandı ve bu isyan 1931’de Britanya Vali Konağı’nın yakılmasıyla doruğa ulaştı. Rum Ortodoks Kilisesi’nin öncülüğünde ve Yunanistan’daki yöneticilerin desteğiyle, Kıbrıs’ın Britanya kraliyet kolonisi statüsünü sona erdirmek ve adanın Yunanistan ile birleşmesini sağlamak için askeri bir kampanya yürütmek amacıyla Rum terör örgütü EOKA kuruldu. 1 Nisan 1955 tarihinde kurulmasının hemen akabinde EOKA, şiddet de içeren bir kampanya başlattı ve ayrım gözetmeksizin, dönemin sömürgeci yöneticileri (Britanyalılar), Kıbrıs Türkleri ve hatta “enosis” fikrini sorgulayan bazı Kıbrıs Rumları da dahil olmak üzere, önüne çıkan herkesi katletti.

Kıbrıs Türk halkı, adanın ortak sahipleri olarak, adanın Yunanistan’a ilhakını reddetmiş ve haklı olarak Kıbrıs’ın geleceği üzerinde eşit söz hakkı talep ederek, Kıbrıs Rumlarının emellerine karşı direnmiştir. Kıbrıs Rumlarının Britanyalılara yönelik silahlı saldırıları, aynı zamanda Kıbrıs Türklerine karşı da yöneltilmişti ve bu saldırılar sonuç olarak iki toplum arasındaki ilişkilerin bozulmasına yol açtı. 1959’a gelindiğinde, adadaki durum hem Kıbrıs Türkleri hem de Britanya yönetimi için katlanılmaz bir hal aldı.

Kıbrıs Cumhuriyeti Ortaklığı (1960-1963)

 1950’li yıllarda Kıbrıs Rum zulmünün ardından Kıbrıs Türk Lideri, Kıbrıs Rum Lideri, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında Londra ve Zürih Antlaşmaları aracılığıyla bir uzlaşı sağlandı. Bu uzlaşının sonucunda 1960 yılında Kıbrıs Türk halkı ile Kıbrıs Rum halkı arasında, Kuruluş, Garanti ve İttifak Antlaşmaları isimli uluslararası antlaşmalar uyarınca, Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklığı kurulmuştur. Bu uzlaşı sayesinde Kıbrıs bağımsızlığını kazandı; Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’ye garantörlük hakları tanındı; Britanya, Ağrotur ve Dikelya’da iki İngiliz egemen askeri üssü (Egemen Üs Bölgeleri -EÜB) yetkisi altına aldı.

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk halkı ile Kıbrıs Rum halkının kurucu ortaklar olarak siyasi eşitliğini tanıdı. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, esasen Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası uyarınca fonksiyonel federalizm olarak tasarlandı. Doğum, ölüm, evlenme, eğitim, kültür, spor vakıf ve dernekler gibi toplumsal işler, bazı belediye görevleri ve vergiler, her cemaatin ilgili idareleri tarafından ayrı ayrı yönetiliyordu.

1960 Cumhuriyeti’nin meşruluğu, devletin tüm organlarında her iki halkın da ortak varlığına ve etkin katılımına dayanmaktaydı. Taraflardan hiçbirinin diğerine hükmetmeye hakkı yoktu. Devletin ve onun hükümetinin organlarında diğer halkın eksikliği durumunda, hiçbir taraf adanın tamamına hükmetme iddiasında bulunamazdı.

Kıbrıs Rumlarının Kıbrıs Türk halkına yaptığı zulümler (1963-1974)

Kıbrıs Rumları adanın Yunanistan’la birleşmesi emellerinden vazgeçmedikleri için, 1960 ortaklığı sadece üç yıl sürdü. Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Türklerinin yok edilmesi ve adanın Yunanistan’a ilhakı projesi olan Akritas Planını hayata geçirmek amacıyla, Türklerin adadaki haklarını gasp etmeyi ve onların eşit kurucu ortak statüsünü azınlık statüsüne indirgemeyi hedefleyen, “On Üç Madde” olarak bilinen anayasa değişikliği önerisini sundular.

Ancak, Rum tarafınca hedeflenen bu maddeleri gerçekleştirmek, mevcut anayasa ve 1960 yılında kurulan garanti sistemi tarafından yasaklandığı için, ancak yasal düzenin yok edilmesi amacıyla ortaklık devletinin zorla ele geçirilmesiyle başarılabilecekti.

Kıbrıs Türkleri anayasa değişikliğine karşı çıkınca, meşhur “Akritas” planı kapsamında Kıbrıs Türk halkına karşı sivil katliamlar yapıldı. Aralık 1963’te ada genelinde Kıbrıs Türklerine karşı planlı bir “etnik temizlik” başlatıldı, birçok erkek, kadın ve çocuk, silahlı Kıbrıs Rum paramiliterler tarafından öldürüldü, sakatlandı veya yaralandı. Kıbrıs Türk nüfusunun dörtte biri kendi ülkesinde mülteci durumuna düştü. Yüzlercesi ise bir daha görülmemek üzere kaçırıldı ve kendilerinden bir daha hiç haber alınamadı. Kıbrıs Rumlarının zulmünden kurtulacak kadar şanslı olanlar, etrafı kuşatılmış küçük bölgelere hapsedildi.

Kısa bir süre içinde Kıbrıs Rumları 1960 Ortaklık Cumhuriyeti’ni zorla ele geçirdi ve Kıbrıs Türk milletvekilleri, hakimleri ve diğer görevlileri devletin tüm organlarından atıldı. Kıbrıs Rumları ortaklık devletinin yönetimini yasa dışı bir şekilde ele geçirdi. Kısa bir süre sonra Kıbrıs Rum yönetimi, 1960 Anayasası’nın temel ve değiştirilemez maddelerini tek taraflı olarak değiştirdi.

Yukarıda belirtilen tarihsel gerçekler, BM Genel Sekreterlerinin 1963 ile 1974 yılları arasında Güvenlik Konseyi’ne sunduğu ilgili raporlarda gayet iyi bir şekilde kaydedilmiştir. Esasen, Kıbrıs Türk halkının maruz kaldığı insanlık dışı yaşam koşulları, dönemin BM Genel Sekreteri’nin Güvenlik Konseyi’ne sunduğu 10 Eylül 1964 tarihli raporunda (S/5950) “gerçek bir kuşatma” olarak tanımlanmıştır.

Silahlı Rum milislerin Kıbrıs Türk halkına yönelik eşi görülmemiş bu zulmü, şiddeti ve insan hakkı ihlalleri sonucunda, 1963 yılında adayı iki bölgeye ayıran “Yeşil Hat” belirlenmiş ve Birleşmiş Milletler Barış Gücü (UNFICYP), BM Güvenlik Konseyi’nin 186 (1964) sayılı kararı ile 4 Mart 1964’te adaya konuşlandırılmıştır.

Kıbrıs Türkleri, 1963-1974 yılları arasındaki on yıldan fazla  sürede kuşatılmış küçük bölgelerde yaşamaya zorlanmış, 103 Kıbrıs Türk köyü, sahadaki BM barış gücü de dahil olmak üzere uluslararası toplumun gözü önünde yok edilmiştir.

1963’ten bu yana Kıbrıs’ta tüm Kıbrıs’ı gerek hukuken, gerek fiilen temsil edebilecek ortak bir merkezi yönetim olmamıştır.

1963’te anayasal düzenin Rumlar tarafından yıkılmasının ardından iki halk kendi ayrı yönetimlerine sahip oldu. Ancak, 1963’te “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni gasp eden Kıbrıs Rum rejimi, “Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti” olduğunu hukuka aykırı bir şekilde iddia etmeye devam etmiştir. Esasen bu devlet hukuken ve fiilen 1960 yılında kurulan ortaklık Cumhuriyeti değildi ve halen de değildir.

Böylece 1960 yılında iki uluslu “fonksiyonel federalizm” şeklinde kurulan “Kıbrıs Cumhuriyeti”, salt bir Kıbrıs Rum devletine dönüştürülmüştür.

 Yunan Ordusunun Darbesi ve Türkiye’nin Cevabı (15-20 Temmuz 1974)

15 Temmuz 1974’te Atina’daki Yunan askeri cuntası, Kıbrıs Rum terör örgütü EOKA ile işbirliği içinde, Kıbrıs’ta derhal enosisi gerçekleştirmeyi amaçlayan bir darbe düzenledi. Başpiskopos Makarios bile 19 Temmuz 1974’te BM Güvenlik Konseyi’ne hitaben yaptığı konuşmada Yunan darbesini “Cumhuriyet’in bağımsızlığını ve egemenliğini ihlal eden bir işgal” olarak tanımlamıştı. Adada daha fazla kan dökülme tehlikesiyle karşı karşıya kalınca, Türkiye, 20 Temmuz 1974’te 1960 Garanti Antlaşması’nın IV. maddesi uyarınca askeri müdahalede bulundu ve sadece adanın Yunanistan’a ilhakını değil, aynı zamanda Kıbrıs Türklerinin tamamen yok edilmesini de engelledi.

Nüfus Mübadele Antlaşması (2 Ağustos 1975)

BM himayesinde 2 Ağustos 1975’te Viyana’da yapılan müzakerelerin üçüncü turunda iki taraf arasında varılan Gönüllü Nüfus Mübadelesi Antlaşması uyarınca adadaki Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halkları, sırasıyla Kuzey ve Güney Kıbrıs’a nakledildi. Hem bu antlaşma, hem de onun uygulanışı, ilgili BM belgelerine net bir şekilde kayda geçirilmiştir. (5 Ağustos 1975 S/11789, 10 Eylül 1975 S/11789/Ek.1)

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (15 Kasım 1983)

1963’te iki uluslu cumhuriyetin kasıtlı olarak yıkılmasından bu yana, adanın her iki halkını da temsil etmeye muktedir tek bir anayasal Hükümet veya Cumhuriyet olmamıştır. Neredeyse 60 yıldır, hiçbir tarafın diğerine hükmetme yetkisi olmadı ve her iki taraf da kendi kendini yönetti.

Kıbrıs Rum tarafı, ortaklık Cumhuriyeti’nin devlet organlarını gasp ederek hukuksuz bir şekilde “Kıbrıs Hükümeti” olma iddiasını sürdürürken, Kıbrıs Türk halkı kendi bölgesinde kendi kendini yönetmektedir.

Kıbrıs Türk halkı 1964 yılında, 27 Aralık 1967 tarihine kadar görev yapan bir Genel Kurul oluşturmuştu. Akabinde, Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi (21 Aralık 1971’de adı Kıbrıs Türk Yönetimi olarak değiştirilmişti) ve ardından Özerk Kıbrıs Türk Yönetimi kuruldu. Kıbrıs Türk halkının yasama, yürütme ve yargı yetkileri, 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti ile gelişmeye devam etti ve sonunda, özden gelen egemenlik haklarının ve kendi kaderini tayin hakkının kullanılmasıyla, 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) kuruldu.

Bugün KKTC, etkin işleyen bir devlet mekanizmasına, demokratik olarak seçilmiş bir Hükümete ve yasama organına, bağımsız bir yargıya ve diğer tüm devlet kurumlarına sahiptir.