‘Kıbrıs’a silah artık yakışmıyor’

‘Kıbrıs’a silah artık yakışmıyor’

Al Jazeera Türk

Ece Göksedef

Joe Biden’ın Kıbrıs ziyareti öncesinde Al Jazeera Türk’e konuşan KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami, Ada’da kalıcı çözümün silahla değil masada kazanılacağını söyledi, Yunanistan’ı müzakere sürecine köstek olmakla suçladı.

Kıbrıs 52 yıl sonra ilk kez bir Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkan yardımcısını ağırlayacak. Joe Biden, Ada’da Türk ve Rum tarafları arasında iki buçuk yıl sonra şubat ayında yeniden başlayan müzakerelerle ilgili fikir alışverişinde bulunmak ve kalıcı çözüme desteğini göstermek üzere üç günlük bir çalışma ziyaretinde bulunacak. Biden’ın Rum tarafına, tek taraflı ilan ettiği münhasır ekonomik bölgede bulunan doğal gazın bir an önce çıkarılıp işlenmesi için çözümün gerekliliğini de hatırlatması bekleniyor.

Biden’ın ziyareti öncesi, Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Kıbrıs’a bir günlük çalışma ziyaretinde bulundu. Türkiye’nin müzakere sürecinin hızlanması için verdiği desteği yineledi. Rum tarafının gündeme getirdiği kapalı Maraş ve güven arttırıcı önlemler konusunda Türk tarafının asla taviz vermeyeceğini söyledi.

Al Jazeera Türk’ün sorularını yanıtlayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanı Nami, birçok Kıbrıslı Türk yetkili gibi müzakere sürecinin yavaşlığından şikayetçi ve bundan Rum tarafını sorumlu tutuyor. Ada’da kalıcı barışı isteyen ABD’den üst düzey bir yetkilinin geliyor olmasının Ada’nın kuzeyinde umutları arttırdığını söylüyor:

“Umarım Biden’ın gelişi müzakere temposunun hızlanmasına vesile olur. Türk tarafının arzu ettiği sürat henüz elde edilemedi.

“Rum tarafı, yakınlaşma sağlanan AB, güç paylaşımı, yönetim, ekonomi başlıklarının hepsini tekrar sorgulamaya açtı. Bu anlaşılması güç bir husus… Geçmiş mutabakatlara saygı duyulması lazım. Şu anda Rum tarafının böyle bir tavrı yok. Onun için sıkıntılı bir durum var ve ümidimiz Biden’ın bunun aşılmasında katalizör rolü oynayacağı yönünde.”

Joe Biden ve ABD’nin Güney Kıbrıs’taki büyükelçisi ziyaret öncesi açıklamalar yaptı. Kıbrıs’ın ve İsrail’in Akdeniz’de bulunan doğal gaz yataklarındaki gazın Avrupa için enerji çeşitliliği sağlayacağını, bunun için de en iyi yolun Kıbrıs üzerinden Türkiye’ye ulaştırılması olduğunu söylediler. Ziyarette bu konunun gündeme gelmesini bekliyor musunuz?

Amerika’nın bu yönde bir girişimi yok, sadece ifadeleri var. Bu konuları anlayan bütün çevreler, akademisyenler bunu ifade ediyor. Bırakın onu, Rum lider Anastasiadis kendisi bunu şubat ayında ifade etti. Bu bir gerçektir. Ancak bunu saptamak yetmiyor, o hedefle tutarlı adımlar atmak gerekiyor. Maalesef o adımlar gelmiyor. Biden’ın özellikle doğal gaz konusunu açacağını tahmin etmiyorum ama kapsamlı çözümü teşvik ederek ve bunda gecikmeden yol alınmasını talep ederek onu işaret edecek diye düşünüyorum.

Biz doğal gaz çıkışlı bir değerlendirme yapmıyoruz. Bu kapsamda İsrail doğal gazıyla ilgili herhangi bir görüşmede de bulunmadık. Doğal gaz için bugün düğmeye bassak bile 6-7 sene sonra bazı getiriler getirmeye başlayacak. Onu da çıkarmak için önceden önemli yatırımlar yapmak gerekecek. Bu çok uzun vadeli bir olgudur.

Ada’da kalıcı çözüme ulaşıldığında, her iki taraf için de ciddi ekonomik büyüme olacağını vurguluyor Joe Biden. Ziyaretinde de bu konu gündemde olacak. Ekonomisi zor günlerden geçen Güney Kıbrıs’ta ziyaret bu anlamda karşılığını bulur mu?

Kapsamlı çözüm gelirse Ada’da ticaret, turizm artacak. Maliyetler azalacak. Türkiye’den gelen su Ada’nın tamamında kullanılabilecek. Limanlar, hava sahaları karşılıklı olarak açılacak. Mülkiyet fiyatları artacak.

Bir de iki halkın artık kalıcı bir barış anlaşması yapması söz konusu olacak. Belki de ekonomik faktörlerin önünde bunu unutmamamız lazım. Barış, huzur maddiyatla ölçülemez. Geçmiş savaşların açtığı çok derin yaralar var, bunlar içten içe kanamaya devam ediyor. Bu yaraları sarmanın, yeni nesillere bunun müjdesini vermenin zamanıdır.

Bu küçücük Ada’nın üzerinde hâlâ daha karşılıklı tank, top, tüfekler var. AB’nin içine alınmış bir Ada’ya yakışmıyor bu tip şeyler. Kıbrıs’a, Kıbrıslılar olarak bize yakışmıyor artık silahlar, böyle bir ortam.

Birbirimizle kavga etmemizi engelleyen şeyin tank, top ve silahlar olmaması gerekir. Birkaç yıldır sınırlar açık, binlerce geçiş oldu. Hiç kimsenin burnu kanamadı. Herkes medeni bir şekilde sosyal ilişkilerini oluşturdu. Yani halk sınırları geçiyor, ama geçtiğiniz sınırda birbirine karşı silah tutan askerler var… Şu anda birbirimizden kopuk yaşıyoruz aslında, çözüm olursa birbirimize verdiğimiz zarar, toplamda adaya verdiğimiz zarar olacak. Dolayısıyla bunun önüne geçilmiş olacak.

Ankara da müzakerelerin hızlanması ve çözüme ulaşılması konusunda KKTC’yi destekliyor. Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Biden ziyareti öncesi KKTC’ye gelip yetkililerle görüştü. Bu süreçte Yunanistan’ı Türkiye kadar aktif olarak göremiyoruz. Siz Yunanistan’ın yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yunanistan kendini sorumluluklarından arınmış hissediyor ve sürece maalesef arzu edilen olumlu katkıyı yapmıyor. Örneğin Rum tarafının süreci yavaşlatan tavırlarıyla ilgili Yunanistan son derece sessiz şu anda. Dolaylı bir köstek olma durumu var yani. Hâlbuki Rum liderin sürekli olarak söylediği bir unsur var, kendi halkının henüz daha istediği oranda çözüme hazır olmadığı, iç siyasetle ilgili sıkıntıları olduğunu, bu sebeple süreci hızlandırmakta mütereddit olduğunu söylüyor. Ona bu konuda yardımı en başta Yunanistan yapabilir. Atacağı cesaretli adımlara destek verirse Yunan hükümeti, Rum lider de bundan cesaret alır ve müzakere masasında daha hızlı ilerleme mümkün olur.

Şubat ayında müzakereler başlarken ‘Bu kez elimiz güçlü, Annan Planı’nda mutabık kalındığı 2004’te kabul ettiğimiz şeyleri bugün kabul etmek zorunda değiliz’ demiştiniz. Bu durum hâlâ geçerli mi?

Rumlar 2004’te Avrupa Birliği (AB) üyeliğini kapsamlı çözümden önce elde ettikleri için Annan Planı’na hayır dediler. Aradan 10 yıl geçti, bu AB üyeliğini aleyhimize kullanamayacaklarını anladılar. Türkiye’nin ekonomisi büyüdü, KKTC’nin ekonomisi istikrarlı bir performans sergiledi. Ama Yunan ve Rum ekonomileri çöktü. Bu göz ardı edilemeyecek bir unsur.

Diğer taraftan toprak düzenlemesiyle ilgili de benzer bir ifadede bulunmuştum. 2004’te Annan Planı kapsamında halkın belirli bir kısmı toprak reformunu da kabul etmişti. Ancak aradan geçen 10 yılda o bölgelerin bazılarında yeni altyapı yatırımları olduğu gibi yeni yerleşim birimleri de oluştu. Akıp giden zaman, müzakerelerde toprak başlığının konuşulmasını kolaylaştırmıyor, zorlaştırıyor. Toprak düzenlemesi yapma imkânımızı daraltıyor. Elbette bir toprak düzenlemesi olacaktır ancak bunun boyutunun Annan Planı’nın ötesinde olmasını beklemek hatalıdır.

Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu, cumartesi günü KKTC’ye yaptığı ziyaretin ardından “Maraş’ı güven artırıcı önlem kapsamına almayacağız. Ancak güven artırıcı önlem veya başka ne şekilde olursa olsun masaya geldiğinde, karşılığının dengeli olmasını gözetiriz” dedi. Bu dengeli karşılık ne olur?

Maraş’ın güven arttırıcı önlem olarak ele alınması konusunda özellikle Rum tarafının ısrarcı tavırları var. Biz Türk tarafı olarak toprak düzenlemesini kapsamlı çözümün bir ana başlığı olarak görüyoruz. Konuları oradan koparıp, kapsamlı çözümün dengelerinin dışına alıp özel bir proje haline getirmek uygun değildir. O zaman biz de güç başlığı ve yönetim başlığını alır ve bugünden o konuyla ilgili bir adım atılmasını isteriz. Siyasi haklarımızın, uluslararası tanınmışlığımızın bize bugünden verilmesini isteriz. Rumların buna cevabı ne olur ben çok merak ediyorum.

Güven arttırıcı önlem yerine, kapsamlı çözümü hızlandıran projelerimizin olması lazım. O gözlükle baktığınızda da bu başlığın aslında karşılıklı telefon hatlarının bağlanması, ticari araçların geçişi, lisanlarımızın gençlerimize öğretilmesi, Avrupa Parlamentosu’nda Kıbrıs’ın temsiliyetinin Türkler ve Rumlardan oluşması için adımlar atılması gibi projeler üzerine odaklanmak çok daha doğru olur.

Maraş ile ilgili gündeme gelen ‘dengeli karşılık önerileri’ ne olabilir?

Geçmişte Maraş konusu gündeme geldiğinde Ercan Havaalanı, Magosa Limanı gibi konular konuşulmuştu. Ama bu denemeler hep başarısızlıkla sonuçlandı. Genelde bu başarısızlığın adresi de Rum tarafı oldu. Çünkü bu tip önerilere hep ‘KKTC’nin dolaylı yoldan tanınmasına yol açar’ itirazıyla cevap verdi.

Rumların Maraş’la ilgili talepleri açık ve nettir, toprağın kendilerine verilmesini talep ediyorlar. Ancak Maraş’la ilgili herhangi bir karar kapsamlı çözümden önce asla ve kat’a gerçekleşemez.

Bugün Kıbrıs Rum ve Türk gazetelerinde, müzakere heyetlerinin Biden’ın ziyareti öncesinde bir proje üzerinde çalıştığı yazıyordu. Projeye göre Maraş’a girecek teknik araştırma heyetinde Rumların bulunmasına karşılık, Rum kesiminin tek taraflı ilan ettiği münhasır ekonomik bölgede bulunan doğal gaz yataklarındaki Kıbrıs Türk payı hesap edilecek. Maraş ve doğal gaz konuları bu kapsamda müzakerelerde gündeme geldi mi?

Haberi görmedim ancak böyle bir öneri masada yok. Bazı fikirler ortada dolaştırıldı, ancak bu dediğiniz unsurları içeren herhangi bir öneri hiç kimse tarafından hazırlanıp taraflara sunulmadı. Önerilen fikirlerin detayına girmek istemiyorum. Ancak Maraş’ın karşılığında doğal gazın paylaşılması gibi bir ihtimal yok. Teorik olarak çeşitli dengeler kurulabilir ama neticede tarafların bununla ilgili uzlaşması, kapsamlı çözümle ilgili uzlaşmadan daha zordur. Doğal gazı ve Maraş konusunu kapsamlı çözümde ele alacağız.

Sayın Biden’ın ziyaretinin ana noktası, iddia edildiği gibi detaylarla uğraşmak olmayacak. ABD’nin başkan yardımcısı Ada’ya geliyorsa, kapsamlı çözüm için gelir, ara formüller için değil.

Yani Maraş’la ilgili fikirler de gündeme geldi mi?

Maraş’la ilgili, güven arttırıcı önlem anlamında bir şey yapılabilir mi şeklinde bazı fikir egzersizleri yapıldı ilgili taraflarca. Ama dediğim gibi bunlarla ilgili şu anda elimizde somut bir uzlaşı yok. Görünen o ki Biden’ın ziyaretinin esas noktası da kapsamlı çözüm mesajları olacak. Doğru olan da budur.

Rum basını özellikle bunu ısrarla vurguladı. “Kapsamlı çözüme ne zaman gidiyoruz, Kıbrıs’ı ne zaman birleştiriyoruz” yerine, Rum tarafında olay tamamen “Maraş’ı ne zaman alıyoruz”a dönüştü.