Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Ada’nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türklerinin doğal kaynaklar üzerindeki asli haklarını gözardı ederek, bugüne kadar yapılan tüm uyarılara rağmen Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon faaliyetlerine devam ettiğini hayretle izliyoruz.
Bu bağlamda, yeni sondaj faaliyetlerine başlanmış olması, bu gayrimeşru adımların son örneğini teşkil etmekte ve geçmişte yapılan hataların tekerrür ettiğini gözler önüne sermektedir.
Sözkonusu tek yanlı adımlar, Rum tarafının kendini Ada’nın tek ve meşru sahibi olarak gördüğünü ve Kıbrıslı Türklerle siyasi eşitlik temelinde ortaklaşa hareket etmeyi tasavvur dahi etmediğini bir kez daha en açık bir şekilde göstermiştir.
Esasen geçtiğimiz Temmuz ayında Kıbrıs Türk tarafının tüm iyi niyetli gayretlerine rağmen Kıbrıs Konferansı’nın sonuçsuz kalmasının temel nedeni de Rum tarafının bu anlayışı olmuştur.
Bu talihsiz gelişme vesilesiyle, Ada’nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türk Halkı’nın, Ada’nın deniz yetki alanlarında bulunan doğal kaynaklarında eşit ve meşru hakları bulunduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda görmekteyiz. Zira Kıbrıs Türk tarafının, hidrokarbon kaynaklarının araştırılması, çıkarılması ve işletilmesine ilişkin tüm kararların alınmasında eşit söz sahibi olması gerekmektedir. Bu nedenle, Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıs Türk tarafını yok sayarak attığı adımların hiçbiri kabul edilemezdir.
Geçmişte de defaten önerilmiş olduğu gibi, Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir kapsamlı çözümün tesisine dek, Ada’nın etrafındaki doğal kaynaklara ilişkin faaliyetlerin dondurulması veya taraflar arasında belirlenecek işbirliği çerçevesinde yürütülmesi bu aşamada izlenecek en doğru yoldur. Ancak, bu yaklaşıma riayet edilmediği takdirde, Kıbrıs Türk tarafının Anavatan ve Garantör Türkiye ile istişare halinde, kendi hak ve menfaatlerinin korunması için gerekli tüm tedbirleri alacağını bir kez daha duyurmak isteriz.
Rumların, Kıbrıs Türk tarafını Ada’nın ortak sahibi ve siyasi açıdan eşit ortağı olarak kabul etmeyen yaklaşımını sürdürmesinin, Ada’da kalıcı ve kapsamlı bir çözümün tesisine yönelik çabaların önündeki en önemli engeli teşkil ettiği bu vesileyle bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bu çerçevede, esasen Kıbrıslı Rumların bu değişemeyen zihniyetinin, Ada’da siyasi ortaklık temelinde bir çözümün gelecekte de mümkün olamayacağını bize bir kez daha gösterdiğini; bu itibarla, iki devletli bir çözümün müzakeresinin de bir tercih olarak gündeme gelebileceğine işaret ettiğini vurgulamak isteriz.